HUKUK, HUKUKÇU VE AVUKAT

HUKUK, HUKUKÇU ve AVUKAT


Hukuk toplumsal yaşamın kendisidir. Uygar toplumsal yaşam ancak hukukla mümkün olabilir. Hukuk, yaşama ilişkilerinin düzenlenmesi, biçimlendirilmesi ve belli değerler çerçevesinde sistemleştirilmesidir. Bu bakımdan hukuk, gelişmişliğin göstergesi ve sosyal mühendisliğin bir yapıtıdır.

İnsanların bir arada yaşaması zorunluluktur. Hukuk bu toplumsal gereksinimden doğmuştur. Toplu yaşamanın her düzeydeki ilişkiler ağı ( bireysel tek yönlü işlemler, ikili ya da çoklu ilişkiler ve her tür kamusal ilişkiler) hukuksal bir sonuca bağlanmıştır.

Hukuk bir toplumsal yaşam tasarımıdır. Bu tasarım akılcı düşünceden kaynaklanır ve kendi içinde çatışıp çelişmeyen düzenlemelerle biçimlenir. Belirsizlik aynı zamanda hukuksuzluk demek olduğundan, hukuk hayatın her alanını düzenler ve boşluk bırakmaz. Toplumsal gerçeklik ile (tasarımlanan) hukuk düzeni çatışınca bu sorunun nasıl çözülmesi gerektiği de (yargılama olgusu) tasarlanarak hukuk sisteminin güvenilirliği sağlanır.

Bir sistem olarak hukuk, -insana ve topluma ilişkin olduğundan- birlikte yaşamanın en doğal talepleri olan güvenlik ve barışı, eşitlik ve özgürlüğü ve hak ve adaleti sağlamakla ödevlidir.

Hukuk barış demektir. Toplumsal düzenin önceden konulmuş kurallarla çerçevesinin çizilmiş olması, düzenin işleyişini kolaylaştırır ve dengeli bir yaşam sağlar. Bireylerin nasıl davranacakları ve kendilerine karşı nasıl davranılacağını bilmeleri barışı kolaylaştırır.

Hukuk adalet demektir. İnsanların sırf insan olmalarından dolayı haklara ve yetkilere sahip oldukları artık evrensel bir kabul haline geldi. İnsanların sahip oldukları hak ve yetkiler, kullanılabildiği ölçüde anlamlı ve yararlıdır. Bu nedenle, insanların, gerek kendileri, gerek başkaları için bu gereksinimin karşılanmasına yönelik doğal beklentileri vardır. Hakkını elde edebileceğine olan inanç, kurallara uymanın güvencesidir.

Hukuk özgürlük ve eşitlik demektir. Özgürlük davranışlarını seçmede serbestiyi, eşitlik, her hangi bir nedenle başkalarından farklı tutulmamayı anlatır. Özgürlük ve eşitliğin toplumsal ilişkilerde kullanılabilmesi hukuksal düzenlemelerle mümkün olabilir ve anlamlı hale gelebilir. Hukuk eşitsizliğe karşı temel güvencedir. Eğer insanlar eşit olsalar, eşit davranabilselerdi hukuka gereksinim duyulmazdı. Kişi, toplumun eşit değerde bir bireyi olduğunun farkına varılabildiği ölçüde kendisini özgür hisseder.

Hukuk kural demektir. Kural, sınırlayıcı bir çağrışım yapsa da, kuralsızlığın yarattığı toplumsal anomi ve kargaşa durumu, kuralların varlığına duyulan gereksinimi kendiliğinden ortaya koyar. Hakların kullanılabilmesi, özgürlüğün duyumsanması kuralların varlığı ve uygulanması ile mümkün olabilir. Hukuksal tasarımın yapı taşları, yerlerine düzgünce yerleştirilmiş kurallardır.

Hukuk sorumluluk ve yaptırım demektir. Hukuk düzeni, kendisini yaptırımlarla hissettirir. Yaptırım toplumun kolektif bilinciyle üretilir ve devlet düzeniyle uygulanır. Kurallar ve kurallı yaşam, gücünü yaptırımdan alır. Kural herkese uygulandığından, kurala uyan, başkalarının da kurala uyacağını bildiğinden, kendisini güçlü ve güvende hisseder.

Hukuk; toplumsal olgu (sosyal gerçeklik), etik değer (ahlak) ve kural (norm) üçlemesinin bir sentezidir. Hukukun toplumsal bir tasarım olması, sosyal gerçekliğin hangi değerler çerçevesinde kurala bağlanmış olmasına göre, onu aynı zamanda ideolojik bir görünüme de büründürebilir. Bu yönüyle hukuk, üst yapı kurumu olarak karşımıza çıkar. Bir olgu olarak hukuk ile hukuksal gerçeklik ve norm ile güncel yaşam çatışabilen kavramlardır. Bu çatışkıların hukuka yansıması ve çözüm biçimi ideolojik olabilir. Hukuk; norm, sosyal olgu ve etik değer arasında bir etkileşim sistemidir. Hukuk aynı zamanda, daha üst bir sistemin parçası olarak / üst yapı kurumu olarak, alt yapıyı etkileme gücüne sahiptir.

Hukuk kuramsal olarak hep ideali, olması gerekeni belirler. Fakat, olması gereken her zaman gerçek olmayabilir veya gerçek olan her zaman istenilen olmayabilir. Bu öngörülebilen bir olgudur. Dolayısıyla ideal olandan vazgeçmeyi gerektirmez. Ancak bu durum, hukukun sosyolojik bir yaklaşmak ele alınması ihtiyacını ortaya koyar.

Hukuk bireylerin/toplumun gözünde norm olarak somutlaşır. Sonuçta; idealize edilen adalet, barış, özgürlük, eşitlik ve güven talepleri; hukuk sistemini oluşturan kuralların nasıl, ne derecede ve ne şekilde uygulanacağına bağlıdır. Bu bakımdan hukuk, hayata dokunmalı ona biçim vermelidir. Bu da hukukun somutlaşması demektir. Hukuk düzeninin somutlaşması, ölçme / değerlendirme yeteneğinin varlığını gerektirir.

Hukukun ölçe mekanizması yargıdır. Yargılama işlemidir. Eğer hukuk tasarımı içerisinde yargılama olmasaydı, hukuk somutluk kazanamaz, insanileşemezdi.

Yargılama, hukuk düzeni içerisinde, rollerin ve statülerin yer aldığı bir alt etkileşim sistemidir. Yargılama, zıtlar çatışmasını bir senteze götüren diyalektik bir süreçtir. Bu sürecin unsurlarını oluşturan, tez (davacı), anti tez (davalı) ve sentez (karar) üçlemesi içindeki her rol, diğer rollerle olan ilişkisi çerçevesinde somutlaşır. Yargılama sürecinde üstlenilen roller aynı zamanda bir statü yaratır. Bu çerçevede avukatın üstlendiği rol ve edindiği statü, yargılama sürecine katılan yargıç, savcı, davalı ve davacı tarafından belirlenir.

Yargılamada hukukçu adına bir statü oluşturulmamıştır. Hukukçu, yargılamanın somut, canlı bir öznesi değildir. Hukukçuluk yargılamayı gerçekleştirenlerin taşıması gereken bir sıfattır. O ideal olanı, kuramsal olanı temsil eden, bazen gerçekliğe bürünen, çoğu kez aşkınlık olarak algılanan bir karakter olarak da tanımlanabilir.

Hukukçu, gerçekte hukukun mühendisidir, kuramcısıdır. Olması gerekeni tasarlayandır. Evrenselin peşinde koşandır. Hukukçu, hukukun felsefesiyle uğraşandır.

Avukat kimdir peki, rolü, statüsü nedir?

Avukat hukuku sosyalleştirendir. Norm, sosyal olgu ve etik değer olgusunda sosyal olgunun temsilcisi, hukukun sosyoloğudur.

Avukat toplumun hukuk bekçisidir. Avukat hukukun uygulanmasını denetleyen, yürürlükteki hukukun genel hukuka / olması gerekene uygunluğunu araştıran, olan hukukla olması gereken arasında bağ kurarak, hukukun sosyal gerçekliğe yansımasını sağlayandır.

Avukat hukukun meşruluğunu sorgulayandır. Yargılama işlevine sosyal boyutu katarak hukuku ve yargılamayı meşrulaştırandır.

Avukat, teoriyle pratiği kişiliğinde birleştirendir. Bir yönüyle hukukçu, diğer yönüyle hukuk teknisyenidir. Hem gerçekliğin içinde, hem üstündedir.

Avukat, yargılama işlevinin nasıl işlediğini bilen, sürecin aşamalarının farkında olarak yargılama sürecine etki edebilen, sonuçta hakkaniyete ulaşmayı sağlayan bağımsız bir değişkendir. Bu anlamda iyi bir avukat, sadece hukuk kurallarını bilen ve uygulayan değil, hukukun felsefesiyle bütünleşmiş, hukukun temel amacı olan adaleti gerçekleştirmeye yönelmiş, dürüst bir yargılama sürecini sağlamaya çalışan savunmandır.

Avukat, bağımsız düşünebilen, bağımsız davranabilendir. Avukat, dürüst, güvenilir, hukuka inanan, sorumluluk duygusu gelişmiş bir kişi olarak aynı zamanda kendisini denetleyebilendir.

Avukat, olayları anlamada ve değerlendirmede usta, diyalektik düşünebilen, sorunlara farklı açılardan bakabilen ve olayların hukuk düzlemindeki izdüşümünü görebilendir.

Avukat, toplumdaki hukuk bilincinin bileşkesi, hukuk düzeninin sentezidir.

Avukatın beklide en önemli özelliği, her durumda soru soran ve sorgulayan bir konumda olmasıdır. Bu anlamda avukat, gerçek açığa çıkıncaya kadar kuşkucudur.

Avukat, hukuk kuralını olaya uygulamakla yetinen bir hukuk teknisyeni değildir. Avukat, adalet ve hakkaniyet ölçütlerini, tercih, davranış ve kararlarında her zaman göz önünde bulundurandır. Hukuk kurallarına yorum katarak hukuku güncelleştirmek, kuralların yerindeliği tartışmasını yapmak avukatın görevidir. Avukat, üzerine aldığı "işi" adalete uygun düşecek şekilde sonuçlandırmaya çalışandır.

Avukat, müvekkilinin taleplerini ne pahasına olursa olsun yerine getirmek için çaba gösteren, iş bitirici, başarıyı sonuca odaklı olarak değerlendiren birisi değildir. Avukat için neyi başardığı kadar nasıl başardığı da önemlidir. Nasıl sorusuna verilecek yanıt, etik değerlerin gerekliliğini ortaya koyar. Avukatlıkta etik davranış ve tutum önemlidir. Bu yönüyle avukat, hukukun değerlerine bağlı, mesleğine onur ve saygınlık kazandırandır.

Avukat hiç kimsenin memuru değildir. Bağımsızdır. Kendisine karşı bile bağımsız davranabilendir.

Sonuç olarak avukat; ahlak erdem ve etik değerlerden sapmadan, hukukun teorisi ve pratiğini bir arada uygulayarak, adaleti / hakkaniyeti gerçekleştirmeye çalışan bağımsız karakterli bir hak arama ve mücadele insanıdır.




Av. Başar YALTI İSTANBUL BAROSU DERGİSİ

Av. Dr. Başar Yaltı
[email protected] | 0212 347 22 41
Cemil Aslan Güder Cad. Mobil Sit. Eser Apt. No:13/7 Gayrettepe, İstanbul